"TABUT ÖRTÜSÜ : MİMBER ÖRTÜSÜ İMALATİNDA ve TOPTAN SATİŞTA TEK ADRES.emir usta " BASKI BİZİM İŞİMİZ: SELİGRAFİ...DİJİTAL...BATİK...TABUT ÖRTÜSÜ : MİMBER ÖRTÜSÜ İMALATİNDA ve TOPTAN SATİŞTA TEK ADRES.Emir Usta " BASKI BİZİM İŞİMİZ: SELİGRAFİ...DİJİTAL...BATİK

Her can ölümü tadacaktir.


Müslümanların Kutsal Kitabi’nin, 
Ankebut suresi 57.Ayetinde böyle yazar.

Bu cümleyi, musalla taşında uzanan bir tabutu beklediğinizde ya da bizzat omuzladığınızda, Belediye’nin yeşil tabut örtüsünün üzerinde de görürsünüz. Ya da yolunuz Zincirlikuyu Mezarlığına düşerse, kafanızı giriş kapısında şöyle bir kaldırın, aynı şeyi okursunuz:

“Her can ölümü tadacaktır.”

Ölümle, ölümün nasıl geldiğiyle, kabir hayatı ile ilgili çok şey söylenir. Özellikle cenaze evlerinde, yaşı gereği kendini ölüme daha bir yakın hissedenler, ölünün ardından konuşurken, sanki onun o anda ne yaptığını ve onu ne tür şeylerin beklediğini bilirmişçesine konuşurlar. Oysa, ölüp de dirilen, gidip de dönen ve gördüklerini anlatan var mıdır?

Bir insan eceliyle ölüyorsa (ki bu ecel denen şeyin tarifi nedir bilmiyorum), yani ölüm beklenen ve iki gün yatak üçüncü gün toprak cinsinden bir ölümse, hasta kişi, ölmeden birkaç saat hatta belki birkaç gün önce Azrail ile tanışır. Ölümü bekleyen biriyle, son günlerini geçirmişseniz, onun, ondan önce ölen sevdiklerini gördüğüne ya da durduk yerde valizleri toparla beni almaya geldiler dediğine tanık olmuşsunuzdur. Ve hatta siz de, rüyalarınızda ölmüşlerinizi görmüş ve o bildik soruyu sormuşsunuzdur: “Sen ölmemiş miydin?”

İslam inanışları olan bir toplumda yaşadığımız için, Hıristiyanlıktaki ya da Musevilikteki karşılığını bilmiyorum ama benzer şeyler olduğunu düşünüyorum.

Bir insan eceli geldiğinde, Azrail başına gelir ve seni almaya geldim, “Kelime-i Şahadet” getir der. Yani Allah’ın birliğine şahadet getirmesini ister. Tüm yaşamı boyunca, insanın peşini bırakmamış olan Şeytan ise, Azrail’in hemen yanında durmaktadır. İnsan ölürken, tarifi imkansız bir susuzluk hissedermiş, (ecel teri dedikleri şey) işte şeytan, elinde soğukluğuyla bardağı terletmiş su ile geçer insanın karşısına ve “Allah’ı inkar et bu suyu sana vereyim” der. Bu yüzden, bir insan ölürken, son nefesinde şaşmasın diye yakınları onunla beraber ve ona Şahadet ettirir. Yüzü Kıble’ye çevrilir ve bilenler Yasin suresini okur.

Kişi son nefesini verip de can bedenden çıkınca, çenesi bağlanır, gözleri kapatılır ve kıyafetleri çıkarılır. Üzerine ince bir örtü örtülür. Yıkanıncaya kadar şişmemesi için karın bölgesi üzerine bir demir parçası konur ki bu evlerde genellikle kara saplı bir bıçaktır. İslam geleneğinde var mı bilinmez ama Türkler ölüyü bir gece evinde saklamak ve sabaha kadar başında bekleyip dua etmek isterler. Ancak olması gereken ölünün bir an evvel gömülmesi ve bedenin toprağa bir an önce kavuşmasıdır.

Cenaze defnedilmeden önce yıkanır. Ölüyü genelde en yakınları yıkar, yıkama işlemi bildiğimiz abdest gibidir. Ölünün ağzına ve burnuna su vermek yerine parmağa dolanmış bez ile ıslatılır ve temizlenir. Yavaşça, sola çevrilerek sağ tarafı, sağa çevrilerek sol tarafı yıkanır. Ölen kişi yaşlı ise, vücut soğurken, kemikler uzar ve boyu yaşamındaki en uzun haline döner, genelde yüzündeki çizgiler yok olur ve sanki gençleşir. Yıkama esnasında saçları da mesh etmek gerekir. Ölünün saçları ve tırnakları kesilmez. Kefenlenirken kadın ise saçları iki yana ayrılır ve göğüsleri üzerine doğru uzatılır.

Kefenlenen ölünün bir sonraki durağı musalla taşıdır. Ancak musalla taşına gelmeden, yani namazı kılınacak camiye giderken, evinin önünden geçirilmesi ve aile ve komşularından helallik alınması adettendir. Musalla’da namaz sonunu beklerken cenazeye bir sevenin eşlik etmesi de adettendir. Cenaze namazından sonra mevta, defnedilmek üzere , mezarlığa taşınır.

Cenaze, mezara en yakın erkek akrabası tarafından indirilir. Sol tarafı toprakla desteklenerek, sağa doğru yan yatırılır. Kalktığında yüzü kıbleyi görecek şekilde uzatılır. Önce birkaç avuç toprak döküldükten sonra kefenin bağları çözülür. Sonrasında ise, mezarın çökmemesi için çapraz olarak ölünün üzerine tahtalar dizilir ve mezar tamamen toprakla kaplanır. Bu sırada Kutsal Kitaptan ayetler okunur. Son olarak cenaze namazını da kıldıran din görevlisi, ölüye son telkini verir. Annesinin ismiyle ölüye seslenir ve falan kızı-oğlu diyerek ona sorgu melekleri geldiklerinde dilinin tutulmaması için telkinde bulunur.

Herkes gidip, cenaze yalnız kaldığında, uykusundan uyanır. En yakının, en sevdiğinin ismiyle seslenir ve ”ışıkları yak” der. Sesine ses gelmeyince kendi kalkmaya çalışır ve başını tahtaya vurduğunda “Eyvah ben öldüm” der. Sonrasında ise kabrin sorgu melekleri Münkir ve Nekir gelir. Ve çok basit üç soru sorar: Adın, dinin, peygamberin nedir? İnanışa göre bu üç soruya da yanıt verebilen ahret günü dirildiğinde, sorgudan sonra gideceği cennetteki yerini görür ve bilerek uyumaya devam eder. Berzah’da ahreti bekler.

Bunların hepsi, okuduklarımız, dinlediklerimiz. Bir kısmının, Müslümanların Peygamberinin ağzından duyulduğu rivayet edilir. Bir kısmı, Kutsal Kitap’ta yazar. Bir kısmı da, din alimlerinin yorumlarıdır. Yani hiç biri ölen ve geri gelen birinin anlattıkları değildir.

Kimimiz inanır, kimimiz inanmaz. Ölümün son olduğuna inanan da vardır, yeni bir yaşamın başlangıcı olduğuna inanan da. Şu bir gerçek ki, doğum kadar ölümde de Tanrı adaleti vardır. Bazısı yanar, bazısı genç yaşında boğulur, bazısı enkaz altında kalır, bazısı aldığı ilk nefesle, bazısı 92 yaşında tüm sevdikleri etrafında huzur içinde verir son nefesini.

Tanrı Adaletine gelince: Yaşlı bir bilgenin elinde, on tane erik varmış. Karşısında da dört çocuk. Bilge sormuş, “erikleri dağıtırken Tanrı adaleti mi istersiniz, yoksa insan adaleti mi? Hepsi bir ağızdan “Tanrı Adaleti” demişler. Bunun üzerine bilge, çocuklardan birine dört, birine iki, birine üç, dördüncüye ise sadece bir erik vermiş. İşte Tanrı Adaleti böyle bir şey demiş bilge.

Bildik bir hikayedir. Ama çok şey anlatır. Fazlaca kafa yormayanlar, bu hikayeden Tanrı’nın adaletsiz olduğunu çıkarabilir. Koşulsuz, yani sorgulamadan, körü körüne inananlar ise, hâşâ diyecektir. İlahi Adalet elbet tecelli edecektir.

İlahi adalet, ölümden sonra tecelli edecekse ve ruhlar diğer dünyada sadece bu dünyada yaptıklarının ceza ve mükafatlarını görecekse, yani diğer dünyada yapacak başka bir şey yoksa, düşünmek, sorgulamak, varoluş sebebimizi anlamak ve kendimizi bulmak için “eyvah ben öldüm” diyene kadar zamanımız var demektir.

Bazıları bu zamanı para kazanarak, bazıları para harcayarak, bazıları etrafa öfke saçarak, bazıları mutluluk dağıtarak geçirir. Hepsi insanın doğasındadır, önemli olan ise dengedir.

Belki de denge yaşamdaki en önemli şeylerden biridir.

Dengeleri korumak, ayakta tutar insanı.




bütün güzel tatlar sofranızda birleşsin.
"huzur yakanızı hiç bırakmasın".
Aslında biliyor musunuz herşey ALLAH'a Emanet..
Bunun farkında olanlar sabırlı, 
farkında olmayanlar ise yanlış kapılarda dilenir "merhamet"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder